24 Mayıs 2019 Cuma





  MARDİN    URFA   GAZİANTEP   

Güneyanadolu nun bu 3 güzel şehrine gitme serüvenü, 2019 un GÖBEKLİTEPE  yılı  seçilmesinden
kaynaklandı . Aslında üçüne de daha önce gitmiştim. Ancak çevrelerini ,köy veya ilçelerinin hepsini görmemiştik yine göremedik tabii. Ben doğunun gizemine hep hayranımdır.Bu seferde amaç Göbeklitepe ama Mardin den başladık.

MARDİN

Mardin de yürüdüğünüzde Masal Şehir diye yerdeki yazıyı görebilirsiniz. Gerçekten de çok özel  bir şehir.  Ah...  keşke  daha çok kıymetini bilsek o güzel dokuyu bozmasak ne olur...Rehberimiz gerçek bir Mardinli  olan Sıraç Bey bizi hava alanından aldı ve Dara ya doğru yola çıktık.

DARA

Mardinin Artuklu ilçesinin Oğuz köyüne gidiyoruz.
.Dara antik kentine gitmeden once bugünkü yerleşim köyüne doğru yürüyoruz. Gözetleme kulesi olarak kullanılmış kalıntıların olduğu yerden kuşbakışı  köyü görüyoruz.
 


Köye yaklaşırken sevimli kürtçe konuşan çocuklara rastlıyoruz. Öyle sevimliler ki..hele Abdullah çok şeker...


Su  kanalları, 


 Dara nın dışında meyilli yamaçta  kurulmuş  11 adet su kanallarını görüyoruz..Üstleri kemerle kapatılan bu kanallardan kontrollü ve kayıpsız olarak sarnıçlara suyun toplanması amaçlanmış. Aynı zamanda suyun düşman askerlerine püskürtülerek silah olarak kullanıldığı da söyleniyor.Köyün içine girdiğimizde Zindan diye adlandırılan ancak  su sarnıcı veya silo olarak kullanılmış inanılmaz bir tarihle karşı karşıya kalıyoruz. Bizans mimarisinin  özelliğini taşıyan bu yapının içine merdivenlerden inerek giriyoruz ve hayran  kalıyoruz. M.S V1. yy. da yapıldığı yazılı bu sarnıç günümüze kadar gayet iyi bir şekilde ulaşmış.
Köy halkı zaten tarihin içinde yaşıyor. Köy neredeyse antik kentin üstüne içine kurulmuş.






 DARA ANTİK KENTİ




Kızıl kahve ve sarı toprak rengi ile  inanılmaz bir kent gözler önüne seriliyor.O kadar çok uygarlıkların elinden geçmiş ki.  M.Ö 1.yy dan itibaraen romalilar ve  persler arasında el değiştirmiş. Dara antik kenti,yukarı mezopotamyanın en önemli yerleşim merkezi olmuş. Doğu Roma imparatorluğu zamanında  sesamilere karşı korunmak amcı ile  garnizon olarak kurulmuş.Pers kralı Darius un isminden esinlenerek DARA ismi konulmuşsada bu konuda anlatılan çok fazla rivayet var.

Kayalar içine oyularak yapılan kentin etrafı surlarla kapatılmış. İçerisinde, kilise ,saray,çarşı, mezarlar,,su bendi tophane gibi bir çok kalıntılar var.





3000 ne yakın insan kemikleri kafatasları ayrı diğer kemiklerin ayrı olduğu toplu mezarı cam balkondan izliyebiliyorsunuz.Yapılan  incelemelerle o zaman ki insan ömrünün 45 yıl civarında olduğu saptanmış.

KASİMİYE MEDRESESİ

Medresenin yapımına Artuklular zamanında  başlanmış ,  Akkoyunlu hükümdarı  Cihangiroğlu Kasım döneminde 1457-1502   yıllarında  tamamlanmış. İki katlı, kubbeli,  açık avlulu medrese düzgün kesme taştan yapılmış. Taş işçiliğinin  örneklerini taşıyan medresede türbe ve cami bulunmakta.Medresenin avlusunda çeşme ve büyük bir havuz bulunmaktadır.Çeşmeden akan su oluktan  geçerek havuza ulaşmakta. Bu durumun,  İnsan yaşamını doğumdan ölüme kadar  ifade eden felsefi bir yaklaşımla  anlatığı söylenmekte.








Masal şehir Mardin e doğru gidiyoruz.

Gece gerdanlık gündüz mezarlık derlermiş Mardin için. Kiliseleri,camileri,güzel taş evleri,ovaları,altın ve gümüş süryani işi takıları, mağaraları,çarşıları,yemekleri ile  çok özel bir şehir..
 Türk'ü,Kürt'ü,Arab'ı,Süryani'si nin birlikte yaşadığı  medeniyetler şehri Mardin.Bu arada  gururumuz Nobel Kimya ödülünü kazanan Mardinli Aziz Sancar Anadolu lisesini görüyoruz.






 Taş evlerin çevrelediği dar sokaklar, karanlık, geçit  veya  oyuk anlamına gelen 'Abbara'larla bölünmekte.Parelel dar sokaklardan bir diğerine kolayca geçmek üzere yapılmış harika bir mimari buluş.Ayrica yazın sıcaktan kışın yağmur ve rüzgardan koruyan abbaraların sayısı 70 den fazlaymış.



Kebapçı Rıdo da yemek yiyoruz. İki dükkanı var Biri merkezde  diğeri yeni Mardin de Esas Rıdo merkezde ama   çok salaş . Her ikisinde de yedik Çok lezzetli..





Otelimiz merkezde  gece çıkıp geziyoruz.





 Süryani  şarap dükkanları..


Savura gitmek üzere sabahtan  yola çıkıyoruz. Daracık sokaklardan geçerken bir fırının  önünde duruyoruz. Mis gibi kokan İKLİÇE  den alıyoruz.Mardin e özgü bu  çörek, iyi başlangıçlar  getirsin amacı  ile yapılırmış Paskalya gibi ancak değişik baharatlar içeriyor. Tarçın,yenibahar,mahlep,kakule,rezene,karanfil,kişniş gibi....



SAVUR

Küçük Mardin dedikleri Savur da halk ,sebze, meyva  yetiştirmekte ve kavakçılık yapmakta.
  162 yıllık   Hacı Abdullah Bey konağına uğradık.Eski ve görkemli konak .Ancak gezinen tavuklardan başka canlıya rastlamadık.


 Hacı Abdullah Bey Konağı


KILLIT KÖYÜ (Dereiçi köyü)

  Terkedilmiş bir süryani köyü  KİLİT a gidiyoruz.. Köyde sadece otlayan keçileri fark ediyoruz.1960 lar da ekonomik ve sosyo kültürel nedenlerle  Avrupaya göç etmiş   süryaniler .Az rastlanır bir durum var köyde.Katolık,Protestan,Ortadoks kiliseleri  ve Cami varmış. Tabi halen yıkık durumda ..Demek ki   müslüman,arap,kürt,süryani hep birlikte yaşıyorlarmış kardeşçe.
Hele Almanya ya  işçi alımı başlayınca  bu verimli topraklar,bağlar bahçeler başı boş kalmış.90 larda sadece 10 hane  kalınca  onlar da gitmesin diye Muhtar Bünyamin Cerciş bir şarap fabrikası kurma fikrini düşünmüş..Böylece gençler gitmeyecek göç olmayacak belki de gidenler dönecek ,kaliteli üzüm bağları değerlenecek , köy eski canlılığına kavuşacak diye.
Ancak fabrikanın açılışına az bir süre kala ,bölgenin geri kalmasını isteyen hain güçler tarafından muhtar Bünyamin öldürülmüş.Teröristlerin yardım isteğini kabul etmemiş bu dürüst muhtar.
Kalan aileler de gitmişler bugün  keçilerini gördüğümüz bir iki aile var sanırım.300 dönümden fazla bereketli üzüm bağları sahipsiz  kalmış.Ne acı...
Bir zamanlar 400 hanesi olan köyü, şimdi böyle ıssız,terkedilmiş şekilde  görmek bizi çok üzdü ,evlerinden barklarından olan insanlar inşallah bir gün köylerine dönerler.

2005 lerde avrupadan  bir kısım  süryani  aileler Elbeğendi köyüne dönerek yerleşmişler.Modern taş villalar yapmışlar.Hatta bize uçakta,bir kaç kişi  en lezzetli pizzayı Elbeğendi de yersiniz diye  söylediler.
Mardin e gel ve Pizza ye aklımızdan geçmez.Ama belli ki avrupadan dönen süryaniler özel bir lezzet yaratmişlar.
Uçakta ayrı ayrı tanıştığım iki  öğretmenden bahsetmeden geçemiyeceğim. Her iki genç bayan  öğretmen  Mardin in köylerinde görev yaptıklarını sevecenlikle  anlattılar, uçuş boyunca kitap okuyan güzel ve kültürlü bu genç öğretmen hanımlarla gurur duydum.


 ANITLI  (HAH) KÖYÜ

 Midyata 22 km mesafede  tarihi Anıtlı köyüne gidiyoruz. Köyde  Süryanilerin dokuz asır boyunca Mor Gabriel Manastırından sonra  metropolitlik merkezi olarak kullanıldığı söylenen  Mor Sobo Katedrali ile  Meryem ana kilisesi varmış.   2000 Yıllık anıt üzerine yapılmış Meryem ana kilisesini görünce mimarisine  hayran oluyoruz.

Kilisede  bulunan haç üzerindeki  güvercin  İsa peygamberin ruhunu betimlermiş ve bu dünyada  sadece bu kilisede varmış.  Meryem ana ismiyle yapılmış ilk kilise olması dolayısıyla her yıl 15 Ağustos ta yüzlerce  süryani Hah köyüne  bu kiliseye gelerek Meryem ananın gökyüzüne yükseliş ayinine katılıyorlarmış.
Köyde 10 süryani ve bir müslüman aile yaşıyormuş. Gittiğimizde süryanilerin paskalya bayramıydı.Sevimli kızları Sara ile bizleri karşılayan  süryani ailenin bayramını kutladık ve birlikte kiliseyi gezdik,
Kilise o kadar güzel bir mimari yapıya sahip ki buranın yeteri kadar tanıtılmamış olmasina üzüldük. Mutlak görülmeli..























 MOR (AZİZ)  GABRİEL MANASTIRI

 Dünyanın ayakta duran  en eski süryani  ortadoks  manastırıymış.M.S.367 yılında temelleri Mor Samuel tarafından atılmış. 597 -688 yıllarında yaşayan  Aziz Mor Gabriel zamanında manastır altın çağını yaşamış bu nedenle de  manastıra ismi verilmiş.Her iki azizinde mezarları manastırda.
Mamastır Midyata bağlı Güngörem  koyünde mese ağaçları ile kaplı bir tepede  yer almakta. Halen  kullanımda olan manastırda bir grup azınlık yaşamakta.
Süryaniler tarafından  Kudusten sonra en önemli manastır olarak kabul ediliyormuş.
 Mimari yapısı o kadar güzel ki görülmesi gereken yerlerden biri...




CERCİS KONAĞI

Her yönüyle  güzel bir restoran.Yemekler,yöresel ve modern tarz sunuş kombine edilerek ikram ediliyor   ayrıca  yemek show  hayli enteresan ve eğlenceli.  Hizmet te çok iyi,
Mutlak gidilmeli,

Sumak, tarçın, zencefil, nane ,pekmez, nar ekşisinden oluşan şerbetle başlayıp, bakır tasta sunulan,süryani  şarabı eşliğinde , asma yaprağına sarılmış enginarla devam ediyoruz.  Çeşit çesit mezelerden oluşan tabağı, müzikal show la servis edilen etli pilav takip ediyor.Tatlı ile sonlanan konaktan  memnun ayrılıyoruz.










ŞANLI URFA

Gezinin hedefi Göbeklittepe  ama biz  gelmişken  Mardin ve Gaziantep e uğramadan edemedik.
Mardin den üç saatlik bir otobüs yolculuğu ile akşama doğru otelimize gelip yerleşiyoruz. Otelden özellikle  kahvaltı almadık.Sabah yerel kahvaltı ciğerciye gideceğiz.
Rehberimiz bir akademisyen aman mideniz bozulmasın alışkın değilsiniz dediysede de onu dinlemedik.



 Ciğerci Aziz e sabah  8.30  da gidiyoruz.Sokakda küçük tabureli masalar dolu, biraz beklıyor ve oturuyoruz.Masada ki kuru soğanlar müşterilerin soyması  için konulmuş.Kuzu şiş ciğerler  yufka ekmekle servis edildi. Kibarlık gösterdiler soğanları bizim için soyup doğrayıp getirdiler. Lavaşa sarıp yiyoruz. Çayla cok lezzetli.




 Baharat kokuları ile dolu  çarşıları gezip, Mevlüdü Halil   (Dergahı) Camisine,  oradanda  ,balıklı göle gidiyoruz.











Rehberimizden , İbrahim  peygamberin ateşe atıldığı yerde ateşin suya, odunların balğa dönüştüğü,balıklı  gölü ve  arkadaşı Zeliha nın gözyaşlarının oluşturduğu küçük Zeliha gölünü geziyoruz.

 HARRAN.

Kuzey mezopotamyanın en eski yerleşim  yerlerinden olan Harran  halkının neredeyse tamamı arap kökenli Türk vatandaşı.
Urfa nın gümey doğusunda bulunan Harran geçmisten gelen en önemli tarıhi eserlere sahıp. Bir çok uygarlıkların yaşadığı bu bölgede Harran evlerinin tarihi  M.S 6yy a dayanıyor.. Bölgede ağaçlık alanların bulunmaması nedeni ile kerpiçten yapılıp balçıkla sıvanan koni şeklindeki bu evler, yazın serin kışın sıcak olma üzelliğine sahipmiş. Tepelerinde ki açıklık, guneş işiğinin girerek aydınlanma  ve kötü kokunun çıkmasını sağlamak amacı ile yapılmış  Bu  evler,.1979 da arkeolojik ve sit alanı ılan edilerek koruma altına alınmış.
Dünyada ilk üniversite burada kurulmuş. Bu  nedenle Urfadaki üniversite Harran adını almış.









   URFA MÜZESİ

 Yörenin tarihini ve kültürünü yansıtan bir müze. Şanlıurfa arkeoloji ve Haleplibahçe mozaık müzesi 34000 m2 kapalı alanı ile Türkiyenin en büyük müzesi.
 Dünyanın en eski ve gerçek boyutta yontulmuş heykeli olan Urfa Adamı bu müzede. Neolitik döneme ait 1.80m boyundaki heykel kireç taşından yapılmış.Göz yuvalarına siyah obsidyen parçalar komulmuş.
Haleplibahçe, Urfada kanalizasyon çalışmaları  sırasında mozaıklere rastlanınca yapılan çalışmalar durdurulup arkeolojik çalışmalara başlanılması ile ortaya çıkmış..Bu  mevkinin, M.S 5-6 yy daki Edessa antik kentinin bir mahallesi olduğu anlaşılmış.

Edessa krallığına ait saray ,hamam, geometrik bir  Amazon villasına  ait mozaıkler bulunmuş. Turuva kahramanı Akhilleusun  hayatını ve avcılık yapanlar mozaiklerle anlatılımış  .Fırat kenarında bulunan 4 mm lik taşların kullanılarak yapıldığı saptanan bu mozaıkler geometrik ve bitkisel desenleri içermekte.   Bunların içinde en önemlilerinden biri olan Orpheus  mozaiği yurdumuzdan kaçırılmış,Amerikada Dallas  sanat müzesinde  sergilendiği tespit edilince ,  uzun uğraşlardan sonra 2012 de aıt olduğu yere getirilerek sergilenmesi sağlanmış.
Mozaikte ozan lir çalmakta ve hayvanların onu dinlediği resmedilmiş.Ayrıca bu müze, Göbeklitepe  Nevali   çori  gibi b,r çok höyüğün  canlandırılmasını içerdiğinden  en fazla canlandırma yapılan müze ünvanınada sahip.


 ana


 Haleplibahçe mozaik müzesi








GÖBEKLİTEPE

Gezimizin odak noktası Göbeklitepe ye gidiyoruz. 1994 yılnda Heideberg üniversitesinden  Klaus Schmidt in burayı gezmesi ile Göbeklitepe nin önemi anlaşılmış ve keşfi başlamış..  İnsanlık tarihinin  neolitik  dönemine ait önemli bulgular  ortaya çıkmış..Halen  Urfa müze müdürlüğü ile Alman arkeoloji enstitüsü kazı çalışmalarını sürdürmekte. Doğuş gurubu 2035 yılına dek sponsorluğunu üstlenmiş.
12000 yıl önceden haber veren bu yeri gezmek çok ilginç. 1 mayıs ta burayı 15000 kişi gezmiş bu nedenle biz 2 Mayıs ta sabah saat 8 de buraya gelen ilk ziyaretçiler olduk.Sakin ve sessiz bir şekilde insanlik tarihinin  en eski  yerleşim yerini heyecanla ziyaret ettik.%20 sini oluşturan 4 tapınak çıkmış durumda.Zarar görmesin diye nano teknoloji ile yapılmiş bir çatı altında korunuyor.Piramitlerden ,Sümerlerden daha eski olması dolayısı ile tüm dünya için çok öemli  Göbeklitepe..
Bulunuş hikayesini rehberimiz şöyle anlattı.. .Arazi sahipleri burada buldukları bir tarihi taş parçasını önemlidir diye Urfa müze müdürlüğüne götürüyorlar. Müze yetkilisi taşın  çok önemli olduğunu düsünmemiş ancak yinede  depoya kaldırmış.Bu parça Prof.  Klaus Schmidt tarafından görülünce nereden bulunduğu araştırılmaya başlanmış....Vee Göbeklitepe keşfedilmiş.Biz gezmeyi tamalayıp servisle aşağı ındiğimizde onlarca otobüsün geldiğini gördük.
. Bütün dünyayı sarsan bu yerin  sahibi buradamı diye merak ediyoruz. TV den de tanıdığımızdan  Mahmut Yıldız beyi görüyoruz.Kenarda yere oturmuş  mutlu bir yüz ifadesi ile gelenleri seyrediyor.Arkadaşım yanına yaklaşıp sordu,
-Bu arazi sizinmiş ?
Mahmut Yıldız bey cevap verdi,
-Artık hepimizin....

























 KELAYNAKLAR

Gaziantepe gitmek üzere yola çıkıyoruz.
 Kelaynaklara uğramadan olmaz deyıp Bireciğe uğruyoruz.Dünyada sadece iki yerde  Fas ta ve Türkiye  Urfa -Birecik te.yaşayan Kelaynaklar  bereketi temsil ediyorlarmış. Sayılarını arttırmak için Birecik yetiştirme merkezinde titizlikle bakılıyorlar.Hatta göç etmelerine bile izin verilmiyormuş. Çünkü göç ettikleri ülkelerde savaş ve kıtlık nedeni ile avlanma söz konusu oluyormuş.
Sadece  çiftleşme döneminde serbestçe uçmasına izin verilen bu kuşlar,bebeklikte tüylü iken,ergenlikte tüyleri dökülüyor ve isimleri buradan geliyormuş.







 Nazlı nazlı akan Fıratın kenarından Halfeti ye doğru gidiyoruz.

HALFETİ

Fırat üzerinde kurulan Birecik barajının yapılması ıle Halfetinin eski şehri sular altında kalmıştı.3000 yıllık tarihe sahip eski sehrin sular altında kalan evleri,konakları camisi hüzün vermekte.
Farklı mistik havası ile Sakin şehir ünvanınıda  almış Halfeti de suyun turkuaz rengi ayrı bir güzellikte.




Urfadaki rehberimiz bizi Gaziantep teki otelimize kadar getirdi.

GAZİANTEP

Ertesi sabah kahvaltıdan sonra doğrudan   Zeugma mozaik  müzesine gidiyoruz. 2011 de açılan müze 1700m2 lik mozaği ile dünyada bulunan  ikinci büyük mozaik müze özelliğini taşıyor.
Müzede Zeugma antik kentindeki yaşam gözler önüne serilecek şekilde düzenlenmiş. Müzedeki bazı eserlerin 500 bin  parçadan  yapılmış olması,figürlerin canlilikları  herkesi adeta büyülüyor.
.Geç antik dönem kilise mozaiklerine, erken süryani ve hiristiyan ikonografisine sahip, eserler müzeyi ilgi çekici hale getirmekte. Roma dönemine ait heykeller,sütunlar ,çeşmelerde müzede yer almakta.

Müzedeki en önemli parçalardan biri olan, Milattan sonra  2yy la  ait Çingene kız mozaği özel bir bölümde sergilenerek gözlerdeki masum bakışın iyice belirlenmesi sağlanmış. Çingene kızına ait  kayıp 12 parça  mozaik   20yıl sonra Amerika dan getirilerek müzedeki yerini almiş.

Türkiyeyi ziyaret etmek için tek başına bir sebep oluşturabilecek zenginliğine sahip  bu müzeye hayran kaldım.








Gaziantep çarşılarına dalıyoruz. Öyle bir renk cümbüşü ki sormayın..
El sanatları,bakırcılar, kurutulmuş biberler ,patlıcanlar her türlü baharatlar,salçalar,sucuklar aklınıza ne gelirse ....

.





Gaziantep, tam bir gurme yeri, buraya sadece yemek için İstanbul dan günübirlik gelenler var,
En azından,
Metanette  Beyran çorbasını, Kebapçı Halil de küşleme ve kaşık salatasını, İmamçağdaş ta lahmacun ve baklavaları,Erçelebinin kömürde pişmiş kadayıf ve künefesini yemeden,
 tarihi Tahmis te, Türk  veya menengiç kahvesini içmeden gitmeyin derim..







BEY MAHALLESİ

Gaziantep te görülmesi gereken bu mahallede,  bir zamanlar,müslümanlar ve ermeniler birlikte yaşarlarmış.Kiliseler ve camiler varmış Şimdi kiliseden bozma camisi var..Eski antep evlerinin oluşturduğu dar sokakları gezdiğimizde, yüksek duvarlara sahip geniş avlular içinde yaşam devam etmekte.Bir çok kafe ve müzelerde var bu mahallede..Atatürk anı müzesi,oyuncak müzesi, etnografya müzesi gibi...




PAŞA HAMAMI


 Gaziantep müzelerinden en ilginç olanlarından biride Hamam müzesi.Şehirdeki diğer hamamlarında örnek olarak aldığı bu hamam 16yy da Lala Mustafa Paşa tarafından yaptırılmış. Soğukluk,ılıklık,sıcaklık.. gibi bölümleri olan hamam normal zemin seviyesinin altında yapılmış.Karşısına geçıp saçlarınızı oğuşturduğunuzda köpükler oluşan sinevizyon gösterisi de mevcut.Zamanında kullanılan  taslar,takunyalar peşkirler,sabunlar,keseler hayli ilginç.Minik birde satış yapan dükkanı var.
























..


Gaziantep,böyle  bir kaç günde ne gezilir ne doyulur,

Yinede çok sevdik,çok beğendik.