Ağustos sıcağından kaçmak ve Baltık Ülkelerinin serin olacağını düşünerek bu turu seçtik.
Baltık denizine kıyısı olan LİTVANYA, LETONYA ve ESTONYA'yı gezeceğiz.
LİTVANYA
Unesco'nun tarihi miras listesinde yer alan Litvanya'nın başkenti Vilnius'un havalimanında tamirat olması nedeni ile ülkenin ikinci büyük sehri Kaunas'a iniyoruz. Pasaport işlemlerinden sonra otobüsümüze binerek Vilnius'a gidiyoruz. Yolculuğumuz pek uzun sürmüyor, otelimize ulaşıp odalarımıza yerleşip akşam yemeğine iniiyoruz.
Tahıllı ekmeklerini, butter fish'i pek lezzetli buluyoruz.
Vilnius'u gece keşfetmek üzere sokaklara çıkıyoruz. Güzel sakin bir şehir.
Sabah kahvaltıdan sonra şehri gezmeye çıkıyoruz. Yemyeşil parkların ve rengarenk çiçeklerin yer aldığı Vilnius sakin bir şehir. Nüfusu 500 bin civarı Litvanya'nın nüfusu ise 3.5 milyon olup resmi dili Litvanca. Hava açık ve güneşli daha serin umut ediyorduk ama 25 derece dolaylarında, tabii Agustos için harika. İlk ve orta öğretimin ücretsiz ve zorunlu olduğunu, 12 yüksek öğretim kurumunun bulunduğunu yerel rehberimiz Litvanya'lı Loretta'dan öğreniyoruz. Başka il ve ülkelerden gelen öğrenci sayısının fazla olması nedeni ile öğrenci kenti de denilmekte. Vilnius katedralini, heykeli ve meydanı yürüyerek geziyoruz.
Meydanın tabanında gördüğümüz bu taş, dünyanın merkezi kabul ediliyor ve üç kere etrafında dönerseniz tektar geliyormuşsunuz buraya.
Gediminas kuleside buradan görülüyor. Vilnius'un en yüksek noktasında olan kulenin terası, tüm şehrin görülmesini sağlıyor.
Bizim heybetli daglarımız yok burada her yer düz yemyeşil çam ormanları, ağaçlar, çiçekler...
Bu ülkelerde toprak görmek mümkün degil, heryer yemyeşil sanki şehirler parkların içinde kurulmuş
ve öyle düzlük ki bizi fotoğraf çekmek için 250 m yuksekliği olan panaromik tepeye götürüyorlar.
Subacius tepesi
Sibacius tepesine gelen Gelin ve Damat buraya mutlulukları sonsuz olsun diye kilitlerini açıyorlarmış.
M.S. 9. yy'da Vikinglerin istilasına uğrayan Litvanya daha sonra Polonya'ya bağlı bir bölge olmuş
Henüz internetin de olmadığı 1989 yılında, dünyanın dikkatini baltık ulkelerinin kaderine çekmek için Litvanya'dan Estonya'ya kadar iki milyon kişi el ele tutuşarak ve yer yer şarkılar söyleyerek bir zincir oluştumuşlar. Bu siyasi protesto eylemi ( BALTIC WAY ) bağımsızlıklarını elde etmede başlangıç noktası oluşturan önemli bir hareket olmuş.
Başkent Vilnius Avrupanın en eski şehirlerinden biridir.
Neris ırmağı ile ikiye bölünen Vilnius sehrinin farklı yüzyıllarda yapılmış çok sayıda tarihi esere sahip eski şehir bölümü UNESCO tarafından dünya miras listesine alınmıştır.
Eski şehre giriş surlarında ki güney kapısı Şafak Kapısı (Gates of Down) en eski ve önemli bir yapı olarak kalmış. Noel kutlamalarının yapıldığı Pilies Caddesi eski şehrin ana caddesidir.
Nehrin öteki yanı anlamındaki bu yere köprüden geçip gidebiliyorsunuz. Vilnius'un içinde ki bu yer sanatçılardan oluşmuş bağımsız bir bölge. Litvanya tarafindan resmi olarak bağımsız kabul edilmiyor ama özerk bir cumhuriyet. 11 kişilik bir ordusu, her mevsim için ayrı bir bayraği ve bir cumhurbaşkanı bile varmiş ama en enteresanı 41 maddelik anayasaları. Bazı maddeleri yazacağım.
- Herkesin Vilne deresi kıyısında yaşama hakkı vardır. Vilne deresi de herkesin yanından akıp gitme
hakkına sahiptir.
- Herkes sıcak su kullanma kışın ısınma bir çatı altında barınma hakkına sahiptir.
- Herkes ölme hakkına sahiptir ama bu bir zorunluluk değildir.
- Herkes sevme hakkına sahiptir.
- Herkesin aylaklık yapma hakkı vardır.
- Herkes bir kedi sevme ve ona bakma hakkına sahiptir.
- Kedi sahibini sevmek zorunda değildir. Ancak ihtiyaç duyulması halinde yardım etmelidir.
- Herkes mutlu olma hakkına sahiptir.
- Herkes kendi adını hatırlamalıdır.
- Herkes bir seye inanma hakkına sahiptir. gibi...
TRAKAİ ve KARAY TÜRKLERİ
Vilnius tan 25 km uzaklıktaki Trakai bölgesine geliyoruz. Burada Galve gölü üzerindeki kaleyi gezeceğiz ve Karay Türklerinin geleneksel yemeği kıbını yıyeceğiz. Karay Türkleri ismi merak uyandırıyor.
Hazar boyundan ayrılan ve yahudiliği seçen bir kısım Karay veya Karayi Türkleri Litvanya ya yerleşmiş.(İstanbul da da az sayıda olan bu toplulukdan dolayı Karaköy semti denmiş. Türkiye deki Karaylar museviliği seçmişler. Hatta R.Halit Karay'ın da Karay Türkleri'nden olduğu söyleniyor.)
Kale'den önce Karai Türklerinin geleneksel yemeği olan KIBIN'ı tadıyoruz. Aslında yemek değil özel bir hamuru olan içi bol kıyma ve parça et içeren fırınlanmış poğaçalar et suyu ile ikram edildi, çok lezzetli olduğunu söylemeden geçemiyeceğim.
ahşap evler hemen tanınıyor.
Litvanya nın resmi dili Litvanyaca olmasına rağmen rusça ve ingilizce de yaygın olarak kullanılmakta. Nüfusun %90 nı en az bir yardımcı lisan bilmektedir. Okuma yazma oranı %90 ın üzerindedir.
Nüfusun %79 u katolik.
Dünyada intihar olaylarının yüksek olduğu 3. ülke durumundadır. Bunun sebepleri arasında gelir düzeyinin düşük oluşu, işsizlik, sürekli yağmurlu hava ve alkol kullanma oranının yüksek oluşu önemli sebepler olarak gösterilmektedir.
Litvanya diğer balltık ülkeleri gibi kehribar, kehribar takıları ve keten giysi ve aksesuarları ile meşhurdur.
Kahvaltıdan sonra ormanlar ve göllerle kaplı Litvanya'dan ayrılıp Letonyanın başkenti RİGA'ya doğru hareket ettik.
Hill Of Crosses Haçlar Tepesi,
Yolumuzun üzerinde yer alan Hill Of Crosses'e uğruyoruz. Burası bağımsızlıkları uğruna isyan ettiklerinde öldürülen Litvanyalı ve Polonyalı hiristiyanların akrabaları tarafından ilk haçların konulduğu Haçlar Tepesi.
Daha sonra adak, bariş, özgürlük, maneviyat duyguları ile oluşturulmuş bir halk ibadet yeri gibi olmuş. Farklı ülkelerden gelen hiristiyanlar cok farklı ahşap ve metal haçları buraya koyarlar ve olay gittikçe büyür. Ancak ruslar ve KGB tarafından ahşap haçlar yakılır metaller parçalansa da her seferinde tepe daha güçlü bir şekilde yeniden haçlanır. Bugün üzerinde 100.000 den fazla haç olan 60 m uzunluğunda 40-50 m genişliğinde ki bu tepe hiristiyan alemi için kutsal bir yer olarak kabul edilmektedir.
Rundale Sarayı
Riga ya 80 km kala ünlü Rundale sarayına uğruyoruz. Letonya ve Avrupadaki barok ve rokoko mimarisinin en önemli eserlerinden biridir. 1736-40 yıllarında ünlü italyan mimar Rastrelli tarafından Courland dükü için yazlık saray olarak inşa edilmiştir. Daha sonra rus çar ve çariçeleri tarafından kullanılan saray, dekorasyon, tasarım ve yaz bahçesi ile ünlüdür.
Baltık denizi kıyısında iknici ülke Letonya'dayız. 2.750.000 nüfüsu olan ülkenin ana dili Letonya cadır. Okuma oranı %99.8 olup ilk ve orta öğretim burada da mecburi ve parasızdır.
Diğer baltık ülkeleri gibi bağımsızlkları için büyük uğraş vermişlerdir. Vikinglerin, Germenlerin istilasına uğramış ve bir süre İsveç in hakimiyeti altına girmişlerdir. Daha sonra Rusya'nın hakimiyetinde olan ülke. 1. dünya savaşında Alman işgaline maruz kalmıştır. Daha sonra SSCB arasına girmişse de 2. dünya savaşında yeniden Alman işgaline uğramış ve 450.000 kişi ölmüştür. Savaşın ardırdan bölgeye hakim olan Sovyet hükümeti çok sayıda Letonyalıyı Sibirya'ya sürgüne göndermiştir.1991'de bağımsızlığına kavuşan Letonya 2004'den beri AB ve Nato üyesidir.
Rusyanın hakimiyeti sırasında Letonyalı'lar yüzerek İsveç'e kaçma girişinde bulunduklarında patates soyma cezasına çarptırılmışlar. Stalin döneminde Litvanyalı'lara mutluluk nedir diye sorulunca şöyle cevap vermişler. İşten gelince, komşuları ile selamlaşmak, eşiyle yemek pişirmek kayınvalidesi ile sohbet etmek ve gece yattığında kapıya gelen KGB nin IVANOF nerde sorusuna üstkattadır demekmiş.
RIGA Letonya'nın başkenti olup, şehrin ortasından geçen Daugava nehri ile Baltık denizine açılır. Nüfusu 565.000'dir. Letonyada ortalama gelir düzeyi 700 Euro'dur.
Kahvaltıdan sonra Riga'yı gezmeye çıkıyoruz. 13. yy başında Almanlar tarafından kurulmuş ve 1997 yılında Unesco tarafından dünya miras listesine alınmış eski Riga'ya gidiyoruz. Almanların zeplinlerini park ettikleri hangarlar bugün pazar yeri olarak kullanılıyor.
Eski Riga da , Blackhead's House.Dome Katedrali,Cat House,St.Peter Kilisesi,Büyük küçük esnaf loncaları,Barut Kulesi,Özgürlük Anıtını görüyoruz.
Blackhead's House Karakafalılar evi
12.yy.da zengin bekar tüccarlar için kurulan bu yapı daha sonra çok tahribata uğradıysada yeniden aslına uygun şekilde arkeolojik kazılar yapılarak restore edilmiştir. Aslan figürleri de içeren yapı özel mimarisi ile Riga'nın sembolü olmuştur.
Yılbaşında çam ağaçlarının süslenmesinin de burada başladığı
rivayet edilmektedir.
Tüccarlar, bir seferinde noel de çok büyük bir ağaç getirirler, ancak kesip yakamadıkları için. onu ortada bırakmak zorunda kalırlar. Etrafta olan çocuklar ise oyun olsun diye ağacı süslerler. Bu herkesin hoşuna gider. Böylece yilbaşında çam ağacı süslemek bir gelenek haline dönüşür rivayeti söylenmekte.
19.yy sonu ve 20.yy başında başlayan bu mimari akım Art Nouveau 800' den fazla örneği ile en çok Letonya'da bulunmaktadır. Art Nouveau mahallesine gidiyoruz.
Riga'da ki dar sokakların ayrı bir özelliği varmiş. Eskiden kadınlar çok kabarık etekler giydiklerinden bu sokaktan yanyana iki kişi geçemezmiş bu nedenle kadınlara öncelik verilmesi kuralı konulmuş.
Daugava nehri üzerindeki köprüleri, muhteşem parkları ve doğasıyla Riga cok güzel ve canlı bir şehir.
Ayrıca meşhur içkileri, Black Balsam Likörü ot meyve suları ve çiçeklerden yapılan geleneksel bir içki. Oldukça sert olan bu likörü kahve, çay veya dondurmaya katarak ya da kokteyl hazırlayarak tüketmenin çok daha güzel olduğu öneriliyor.
Kahvaltıdan sonra Sigulda'ya doğru yola çıkıyoruz. Riga'ya 53 km uzaklıkta bulunan ve muhteşem doğası nedeni ile Letonya'nın İsviçre'si olarak adlandırılan Sigulda'da Gauja Milli Parkı ve 13.yy inşa edilmiş Turaida kalesini göreceğız.
Ancak bundan önce 1877-78' de ki Osmanlı-Rus Harbi'nde yaralanan ve esir düşen şehitlerimizin defin edildiği Cesis Türk şehitliğine gidiyoruz.
Cesis Kasabası ve siyah kuğusu
Gauja Milli Parkı ve Turnida Kalesi
Jurmala
Baltık denizi kıyısında (32 km) en uzun kumsala sahip, Riga'ya 25 km uzaklıkta olan bir tatil beldesidir.
Riga'dan ayrılıp ESTONYA'yanın başşehri Tallinn'e doğru yola çıkıyoruz.
Ülkenin lisanı Estonca, ancak yaşlı kesim geçmişteki zorunluluktan dolayı rusça'yı da bilmektedir. Diğer baltık ülkelerinde olduğu gibi ilk ve orta öğretim parasız ve mecburidir. Ülkede okuma yazma oranı burada da %99.8'dir. Sağlık hizmetleri ulusal sağlık servisi tarafından sağlanmakta ve çocuk sahibi olanlara ilk 18 ay maaşlarının %100' ü kadar destek verilmektedir. İşsiz olan ebeveynler'de 480 Euro çocuk yardımı almaktadirlar.
Tallinn'e doğru yol alırken baltık kıyısında sirin bir kasaba olan Parnu'da mola veriyoruz.
Tarihi diğer baltık ülkelerine benzer bir geçmişe sahip olan Estonya 1991'de bağımsızlığını ilan etmiş ve 2014 yılında hem nato hem de AB üyesi olmuştur. Eskiden Estonyalılar oldukça ağırkanlı ve soğuk insanlarmış o kadar ki, cuma günü anlatılan fıkraya pazartesi gülerlermiş.
Başkent Tallinn 430.000 nüfüsa sahiptir. 2011 yılında dünya kültür başkenti seçilmiştir.
Avrupanın en eski eczanesi Tallinn merkezde, 1420 ler'den beri hizmet verdiği söylenen bu eczane, bugün bir bölümü müze, diğer bölümü güncel ilaçları satarak hastalara hizmet vermektedir.
Tallinn'in merkezinde açık pazarlar, müzik festivalleri ile hareketli ve canlı bir hava içinde geçiyor.
Eski zamanlarda Estonya'nın kırsal kesiminde hayatın nasıl olduğunu sergileyen Rocca Al Mare'ye gidiyoruz. Burası bir açık hava müzesi. Eskiden Estonyalıların boyları çok kısa oldugundan çiftlik evlerinin kapıları alçak olarak yapılmış evlerin içinde eski zamandaki yaşantıları canlandıran otantik giysili Estonyalılar var. Dansları da cok güzel.
Rocco Al Mare'ye giderken bütün Baltık ülkelerinin bağımsızlıkları için büyük uğraş verdikleri Lauluvaljak Şarki Festival alanını görüyoruz. 30000 kişilik koronun söylediği şarkilara 100.000 kişinin ayakta eşlık ettiği bu alan insanı heyecanlandırıyor ve özgürlüğün ne muhteşem bir olgu olduğunu ve insanların bu yolda verdikleri uğraşın heyecanını duyuyorsunuz. Bu festivale dünyaca ünlü şarkiciların katıldığı ve festivalin 5 yılda bir tekrarlandığı söylendi.
Alexander Nevsky Katedrali Soğan Kubbeli yapı Tallinn'in en görkemli rus ortadoks kilisesi.
Estonya rus işgalinde olduğunduğu dönemde 19. yy sonlarında inşa edilmiş.
All Herman Kulesi, Parlemento Binası, Dome Katedrali, St.Nikolas Kilisesi.Belediye Meydanı'nı geziyoruz.
Kaleleri , güvercin heykellerle taşıta kapalı sokakları gezdikçe kendinizi, orta çağda ya da bir filmin platformu içerisinde hissediyorsunuz.
Bu üç küçük ülke gerçekten görülmeye değer.Güzel fotoğraflar,güzel bir günlük olmuş.Karay'lar ve şehitliğimiz,Letonyalı'ların komik dansları ilginç.
YanıtlaSilYorumun için çok teşekkürler Turgut
YanıtlaSil